ÖNSÖZ
Kuran-ı Kerim, Allah'ın vahyi olarak günümüze kadar hiç bozulmadan gelmiş tek hak kitaptır. Yüce Rabbimiz Kuran'ın hiçbir şekilde tahrif edilemeyeceğini, korunmuş bir kitap olarak kalacağını bize Kuran ayetleriyle bildirmiştir:
Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. (En'am Suresi, 115)
Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9)
Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan mucizevi özelliklerinden bazılarına bu kitabın birinci cildinde değinmiştik. Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bilimsel gerçekler, geçmiş dönemlerle ilgili verilen haberler, gelecekle ilgili işaret edilen olaylar, kelime tekrarları, 19 sayısı ile ilgili hesaplama¬lar, ebced yöntemi ile ortaya çıkan dikkat çekici tarihler, Kuran'ın mucizevi yönlerinden yalnızca bir kısmıdır. Kuran bilimsel ve matematiksel mucizelerinin yanı sıra, benzersiz üslubu ve kafiye sistemindeki üstünlük ile de taklit edilemezdir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Kuran Mucizeleri, genişletilmiş 4. baskı)
Kuran Mucizeleri ile ilgili ilk çalışmamızdan bu yana yapılan araştırmalarla, bu mucizevi örneklerin sayısı artmıştır; artmaya da devam etmektedir. Kuran ayetlerinin müteşabih olma (birden çok anlama gelme) özelliği sayesinde, gelecek yıllarda da Kuran'ın daha pek çok mucizesinin gün ışığına çıkması söz konusudur. (Doğrusunu Allah bilir.) Kuran-ı Kerim, sonsuz akıl ve ilim sahibi Yüce Allah'ın sözü olarak, insanların kavrayamadığı ya da henüz anlamaya bilgilerinin yeterli olmadığı pek çok bilgiyi de kapsamaktadır. Bu bilgiler gelişen teknoloji ve bilim sayesinde, -Rabbimiz'in dilediği zamanda ve dilediği miktarda- gün ışığı¬na çıkmakta ve Kuran'ın mucizevi yönlerini pekiştirmektedir.
Kuşkusuz Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğuna iman etmemiz için, bu tür mucizevi özellikler ya da Kuran'ın bilimle uyumunu tasdik eden örnekler görmemize gerek yoktur. Kuran, bilimsel keşişer yapılmadan önce de insanlar için doğruyu yanlıştan ayıran, Allah'ın sonsuz hikmet ve ilmini yansıtan bir kitaptır. Ancak bu kitaptaki örnekler, din ahlakından uzak yaşayan pek çok kimsenin imana yaklaşmasına, Müslümanların ise şevklerinin artmasına ve imanlarının derinleşmesine vesile olmaktadır. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun... (Fussilet Suresi, 53)
 
   
Kuran'da Bilimsel Mucizeler
FOSİLLEŞME VE DEMİR İÇERİĞİ
DAĞLARDAKİ RADYO ALICILARI 
DÜNYA'NIN YERÇEKİMİ KUVVETİ
 
ATOMUN SAĞLAMLIĞI VE ELEKTRON YÖRÜNGELERİ 
DOKUNMUŞ GÖKYÜZÜ 
AERODİNAMİK KUVVETLER VE KUŞLARDAKİ PROGRAMLANMIŞ UÇUŞ
SUNİ OLARAK ELDE EDİLEMEYEN AĞAÇ VE ATEŞ MUCİZESİ
GÖKYÜZÜNDEKİ KIRMIZI GÜL: ROSETTA NEBULAGÜNEŞ MERKEZLİ SİSTEM
KUAZARLAR VE ÇEKİMSEL MERCEK ETKİSİ
GÜNÜMÜZ RADAR TEKNOLOJİSİ
YAYILAN YERYÜZÜ
GÜNEŞ BELİRLİ BİR SÜRE SONRA SÖNECEKTİR
GÜNEŞ'İN HİDROJEN VE HELYUM İÇERİĞİKURAN'DAN GÜNÜMÜZE İŞARETLER: KALP MASAJI
YAŞLILIKTA KEMİK ERİMESİ
CANLILARIN KOPYALANMASI 
DOĞUMU KOLAYLAŞTIRAN ÇEKME HAREKETİ
SAVUNMASI SAĞLAM ANNE RAHMİ
KANDAKİ OKSİTLENME
KURAN'DA KANIN YASAKLANMASININ HİKMETLERİ
HZ. MUSA'NIN DENİZİ YARMASINDA TSUNAMİ ETKİSİ 
NUH TUFANI KISSASINDAKİ BİLİMSEL GERÇEKLER
GÜNEŞ DOĞARKEN KUTUPLARDA OZON TABAKASI
Kuran'da Matematiksel Mucizeler 
1. Bölüm
AY'A ÇIKIŞ TARİHİ
"AY'IN YÖRÜNGESİ
DENİZ VE KARALARIN ORANI 
SİRİUS YILDIZI
DEMİRİN ATOM NUMARASI
DÜNYA'NIN GÜNEŞ'İN ETRAFINDA DÖNÜŞÜ: 365 GÜN 
CİNSİYET VE 23. KROMOZOM ÇİFTİ
GÖKYÜZÜNE YÜKSELTİLEN SPUTNİK
ARININ GENETİK KODU
2. Bölüm
Kuran'da Harf Dizilimiyle İşaret EdilenBilimsel Bilgilerden Bazıları
HALLEY YILDIZI VE 76 YIL 
HEMOGLOBİN VE DEMİROZON TABAKASI
GÖZ TABAKASI RETİNA
DNA VE GENETİK TARİHİNİN BAŞLANGICI
KUM TEPELERİ VE MARS GEZEGENİ
KUANTUM FİZİĞİ
YER ALTINDAKİ ENERJİ: PETROL
TELEVİZYONUN İCADI
VENÜS VE MARS'IN DÖNÜŞ SÜRELERİ
3. Bölüm
4. Bölüm
Kuran'da Dikkat Çekici Sayılar
HZ. MUSA İLE 40 GECE İÇİN SÖZLEŞİLMESİ
TAŞTAN 12 PINAR FIŞKIRMASI
ÜÇ BİN MELEKLE YARDIM EDİLMESİ
BEŞ BİN MELEKLE YARDIM EDİLMESİ
12 GÜVENİLİR GÖZETLEYİCİ GÖNDERİLMESİ
HZ. MUSA İLE 30 GECE VE 10 GECE İÇİN SÖZLEŞİLMESİ 
12 TOPLULUK VE TAŞTAN FIŞKIRAN 12 PINAR
ALLAH KATINDA AYLARIN SAYISININ 12 OLMASI 
70 DEFA BAĞIŞLANMA DİLEME
YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLME 
BENZER 10 SURE GETİREMEMELERİ
HZ. YUSUF'UN RÜYASI VE 11 YILDIZ
İNSANDAKİ KROMOZOM SAYISI
PETEKTEKİ AÇILAR 
KEHF EHLİ VE MAĞARADA 309 YIL KALMALARI 
HZ. MUSA'NIN DOKUZ MUCİZESİ
ŞEHİRDEKİ DOKUZLU ÇETE
99 KOYUN DAVASI
YEDİ GÖK
ON GECEYE YEMİN
KURAN'DA BİLİMSEL MUCİZELER
FOSİLLEŞME VE DEMİR İÇERİĞİ
Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" De ki: "İster taş olun, ister demir. Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)."
"Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan."...
(İsra Suresi, 49-51)
Yukarıdaki ayetlerde, insanların ölü bedenlerinin taşlaşmasına ve demire dönüşmesine işaret edilmektedir. Canlı dokusu milyonlarca yıl boyunca korunamaz. Bu nedenle insanların geçmişte yaşamış canlıları görmeleri, ancak bunların fosilleşmesi ile mümkün olur. Canlılar öldükten sonra, vücutları toprağın altında taşlaşarak, fosiller halinde yıllarca korunabilir. Sözlüklerde "fosil" kelimesinin anlamı açıklanırken, "taşlaşmış canlı kalıntısı, taşıl" gibi ifadelerle, özellikle taşlaşmaya dikkat çekilmektedir.
Fosilleşen bedende, aynı zamanda demir elementi de bozulmadan saklanır. İnsanın sağlıklı yaşaması için günde ortalama 10-15 miligram demir tüketmesi gerekir. Günlük beslenme yoluyla alınan demirin fazlası karaciğerde depolanır. Ayrıca, kan plazmasında transferrin proteini belirli miktarda demir taşır. Ayette insan bedeni kalıntılarında demir bulunduğuna dikkat çekilmesi de, bu bakımdan son derece hikmetlidir.

Üzerinde demir kalıntıları oluşmuş milyonlarca yıllık taşlaşmış deniz kabuğu fosili
Ayetlerin devamında da Allah önemli bir gerçeği hatırlatmaktadır: Hayalinizde düşündüğünüz, büyüdüğünü, geliştiğini, evrimleştiğini zannettiğiniz garip bir mahluk da olsanız, maymunumsu bir yaratık da olsanız fark eden bir şey olmayacaktır. Allah, insanların maymundan gelişerek evrimleştiğini iddia eden kişilere, her ne şekilde yaratıldıklarını düşünürlerse düşünsünler bu yanlış sapkın inançlarının bir şey değiştirmeyeceğini haber vermektedir. Ayette Allah'ın yaratmasını inkar eden tüm insanların ahirette cehennem için hazır edilecek şekilde, yine tam teşekküllü bir insan görünümünde yaratılacakları bildirilmektedir.
Kuran ayetleriyle insanların taşlaşarak fosillere ve demire dönüşeceğinin bildirilmesi, bugün bilimsel olarak tasdik edilmiş bir gerçektir. Ayetlerin indirildiği dönemde arkeolojik, paleontolojik, jeolojik ya da astronomik incelemeler yapılmadığı gibi, elektron mikroskobuyla elementlerin tespiti de mümkün değildi. Bu bakımdan yukarıdaki ayetlerde bildirilen gerçekler, Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu bir defa daha doğrulamaktadır.

125 milyon yıllık kaplumbağa fosili (solda), üstteki günümüz kaplumbağasından farksızdır.


DAĞLARDAKİ RADYO ALICILARI
Andolsun, Biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.
(Sebe Suresi, 10)
Yukarıdaki ayette dağların "yankıyla ses vermesi" ifadesi, radyoların çalışma sistemine bir işaret olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Bunun için radyoların çalışma sistemini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Radyo, verici ve alıcı şeklinde iki parçadan oluşur. Verici, gönderilmek istenen mesajı şifreleyerek, "sinüs dalgası" olarak karşı tarafa iletir. Alıcı da radyo dalgalarını alır ve gönderilen sinüs dalgası üzerindeki mesajın şifresini çözer. Bu sayede vericiden gönderilen mesajın aynısını, karşı taraf almış olur. Ayette "yankıyla ses verin" olarak çevrilen ve "sesin geri dönmesi, tekrarlanması" anlamlarına gelen "evvibi" kelimesi de radyodaki ses dalgasının iletilmesine işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Vericiden gönderilen bilginin alınması için anten yoluyla gönderilen radyo dalgaları şeklindeki sesler, yine alıcının bağlı olduğu bir anten yoluyla karşılanır. Antenin kullanım amacı, radyo vericisinden gönderilen dalgaların uzaya iletilmesidir. Alıcı görevi yapan anten ise, en fazla radyo dalgasını toplamayı ve mesajı almayı hedeşer. Bu nedenle milyonlarca kilometre uzaklıkta bulunan uydular için, NASA, 70 metre çapında dev çanak antenler kullanmaktadır. Bunların dışında, radyo dalgaları kullanılarak görüntüleme yapmayı hedeşeyen radyo teleskopları da vardır. Radyo dalga boyları çok büyük olduğu için, bir radyo teleskobunun da fiziksel olarak görüntüleri karşılaştırılabilir netlikte alabilmesi için, çok daha büyük olması gereklidir. Radyo görüntülerini daha iyi ve daha net yapmak için, gök bilimciler, çok kere daha küçük birkaç teleskobu ya da alıcı çanakları bir sıra halinde birlikte kullanırlar. Bu teleskoplar birlikte büyük tek bir teleskop gibi davranırlar. Bunların görünümü de sıra dağlara benzemektedir.
 
NASA'ya ait bu fotoğrafta Apollo 12'nin S Bandı anteni görülüyor.
Ayrıca, radyo iletişiminde uzak mesafelerde iletişime imkan sağlamak için "tekrarlayıcılar" (repeater) kullanılmaktadır. İngilizcede tekrar eden anlamındaki "repeater" kelimesiyle adlandırılan bu cihazlar, zayıf sinyalleri tekrarlayarak güçlendirir ve uzak mesafelere iletilmesini sağlarlar. Bu tür cihazlar özellikle yüksek binaların veya tercihen dağların üzerine yerleştirilerek en yüksek etki oluşturması sağlanır.
Ayette dağlara dikkat çekilmesi, ve "tekrarlamak, dönmek, sesi geri döndürmek" anlamlarına gelen "evvibi" kelimesinin kullanılması son derece hikmetlidir. Sebe Suresi 10. ayetteki "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" ifadesi söz konusu teknolojiye işaret ediyor olabilir. Doğrusunu Allah bilir.
DÜNYA'NIN YERÇEKİMİ KUVVETİ
Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?
(Mürselat Suresi, 25)
Isaac Newton
Yukarıdaki ayette "toplanma yeri" olarak çevrilen "kifaten" kelimesi, "canlıların, meskenlerinde toplanıp himaye edilmeleri, barınmaları; canlı ve cansızların toplandıkları yerler; üzerinde şeyler yığılan; toplanan yer" anlamlarını taşımaktadır. Yeryüzünün bir "toplanma yeri" olduğunu bildirmek için kullanılan bu kelime -kifaten- Arapçada "kefete" kökünden türetilmiştir ve "toplamak, kendine çekmek, kucaklamak" anlamlarına gelmektedir.
Bilindiği gibi yeryüzü, yerçekimi kuvveti etkisiyle insanları ve üzerinde barındırdığı tüm canlı ve cansız varlıkları merkezine doğru çekmektedir. Ayette geçen "kendine çekmek" fiili ile yeryüzünün bu çekim kuvvetine bir yönüyle işaret ediliyor olması muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Dünya üzerinde hayvanları, bitkileri, insanları ve diğer tüm varlıkları kendine doğru çeken yerçekimi sayesinde, insanların yere basmaları, cisimlerin uçma dan bulundukları zeminde durmaları, atmosferin dağılmadan Dünya'yı çevrelemesi, yağmurun yeryüzüne düşmesi mümkün olur.
Tarihteki en büyük bilim adamlarından kabul edilen Isaac Newton yerin bu özelliğini araştırmış ve 1687 yılında ilk kez Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) adlı eserinde yerçekiminden söz ederek, tüm zamanların en büyük bilimsel keşişerinden birini yapmıştır. Hatta, Newton'un yerçekimi kuvvetinden bahsederken kullandığı Latince "attraere" kelimesi de, "çekme, biraraya getirme" anlamlarını taşımaktadır.
Ancak 17. yüzyılda tanımlanan ve Dünya'nın dört büyük kuvvetinden biri olan yerçekimine, Kuran'da dikkat çekilmesi, Kuran'ın Allah'ın Katından indirildiğinin delillerinden biridir.
ATOMUN SAĞLAMLIĞI VE ELEKTRON YÖRÜNGELERİ
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)
Yukarıdaki ayette tüm maddelerin yapı taşı olan atomun sağlamlığına ve atomların elektron yörüngelerine bir yönüyle işaret ediliyor olabilir. Atomlar açısından bakıldığında, ayetteki Allah'ın "herşeyi sapasağlam" yaptığı ifadesi, atomların balyozla vurulsa dahi dağılmayan sağlam yapıları olarak yorumlanabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Çünkü eşyalar sağlam olmaz, ancak atom sapasağlamdır. Örneğin bir vazo kırılsa, parçalansa dahi onu oluşturan atomlar yine sağlam kalır. Şiddetli bir çarpmada bir araba hurda yığını olabilir; bir patlamayla gökdelen yıkılabilir; ama ister narin bir çiçek isterse güçlü bir metal olsun durum aynıdır: Maddenin atomları bozulmaz, yörüngeleri dağılmaz. Dolayısıyla en zayıf yapılı gözüken madde dahi, aslında yaratılışında çok sağlamdır. Ayette "herşey" denilmesinin hikmeti de, tüm maddelerin esasının atom olması olabilir.
Atomdaki bağları parçalayarak oluşturulan nükleer bombalarda dahi, ortaya yine sağlam başka yapılar çıkar. Nükleer fizyon yönteminde, atomun çekirdeği parçalanır ve daha küçük iki atoma ayrılır. Nükleer füzyonda ise iki küçük atom biraraya getirilerek daha büyük bir atom oluşturulur. Örneğin Güneş enerjisi bu yöntemle -hidrojenin helyuma dönüştürülmesiyle- üretilmektedir. Sonuç olarak evrende maddeden enerjiye, enerjiden maddeye sürekli bir dönüşüm ve atom seviyesinde evrenin genelinde geçerli bir sağlamlık mevcuttur.
Diğer bir yönden ayette, dağların, bulutların sürüklenmesine benzetilen hareketiyle, atomların çekirdekleri etrafındaki elektron bulutlarına işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Dağları oluşturan atomların yörüngelerindeki elektronlar, çekirdek etrafında sürekli ve süratli hareketlerinden ötürü bir bulut görünümü alırlar. Nitekim atomun yörüngesindeki elektronlar, bilimsel literatürde de "elektron bulutu" olarak tanımlanmaktadır.1 Elektron bulutu kavramı, moleküler fizik, kimya ya da kuantum kimyasında, elektronların atom çekirdeği etrafında, buluta benzer şekilde hareket etmelerini tarif etmek için kullanılır.2
Resimde adeta bir yapıştırıcı gibi atomları birbirine ekleyerek maddeler oluşturan, bulut görünümündeki elektronların hareketi canlandırılmaktadır.
Elektronların atomun çekirdeği etrafındaki süratli hareketi, bulut gibi görünmelerine sebep olmaktadır.
Elektron mikroskobu gibi üstün teknoloji ürünü aletler ile gözlem yapmadan atomun yapısını anlamak, elektronların bu görünümlerini tespit etmek mümkün değildir. 14 asır önce üstün teknoloji gerektiren ilimler hakkında, Kuran'da verilen bilgilerin her defasında tam doğru olması, Kuran'ın mucizelerinden biridir. Ayrıca Rabbimiz'in Alim (Herşeyi çok iyi bilen), Fatır (Yaratan, icad eden) ve Halik (Herşeyin varlığı ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden) sıfatlarının birer tecellisidir.

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)


DOKUNMUŞ GÖKYÜZÜ
'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun;
(Zariyat Suresi, 7)

Üstte Güneş Sistemi'nin içindeki cisimlerden bir kısmının yörüngeleri görülmektedir. Bu resimden başlayarak saat yönünde incelendiğinde, Güneş Sistemi'nin de çok daha büyük yörüngesel hareketlerin bir parçası olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki ayette "donatılmış" olarak çevrilen "elhubuk" kelimesi "habeke" fiilinden türemiştir. Bu fiil ise "bir şeyi iyi ve sıkı dokumak; örmek; sıkı sıkıya bağlamak, iyice düğümlemek; tertip etmek" anlamlarına gelmektedir. Zariyat Suresi'nin 7. ayetinde kullanılan "elhubuk" kelimesinin bu anlamları düşünüldüğünde, gökyüzünün dokunmuş ya da örülmüş bir kumaş gibi olduğu anlaşılmaktadır. Ayette bu kelimenin kullanılması son derece hikmetlidir ve günümüzün bilimsel izahlarını iki yönden tasdik etmektedir.
Birinci yönü şöyledir: Evrendeki yörünge ve yollar, öylesine yoğun ve birbiri içine geçmiştir ki, adeta bir kumaş dokusundaki gibi birbirleri ile kesişen hatlar oluşturmaktadır. İçinde yaşadığımız Güneş Sistemi, Güneş, gezegenler, onların uyduları, meteorlar ve kuyruklu yıldız gibi sürekli hareket halindeki gök cisimlerinden oluşur. Güneş Sistemi de 400 milyar yıldız içeren Samanyolu Galaksisi içinde bir yol izler.3 Uzayda ise milyarlarca galaksi olduğu tahmin edilmektedir. Binlerce kilometrelik hızla dönen gök cisimleri, sistemler, birbiriyle çarpışmadan, uzayda birbirini kesen yollar izlerler.
Yıldızların pozisyonlarını ve gezegenlerin hareketlerini tam olarak haritalandırma amacını güden astrometri (gökölçüm) bilimi, yine gök cisimlerinin hareketlerini inceleyen gök mekaniği bu karmaşık yörüngesel hareketleri tespit etmek için ortaya çıkmıştır. Eski zamanlarda gök bilimciler, yörüngelerin sadece dairesel olarak hareket ettiklerini varsaymışlardır. Oysa günümüzde gök cisimlerinin dairesel, eliptik, parabolik ve hiperbolik gibi çeşitli matematiksel düzenlerde yörüngeleri olduğu bilinmektedir. Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Carlo Rovelli, bu durumu "İçinde yaşadığımız uzay, inanılmaz derecede kompleks dokunmuş bir ağ" şeklinde belirtmektedir.4
Üstteki resimde, yıldızların olağanüstü bir düzen içindeki hareketlerinin küçük bir bölümü görülmektedir.
Üstteki resimde Samanyolu Galaksisi'nde bulunan sadece yedi yıldızın yıllık hareketleri görülmektedir.
İkinci bir yön olarak, Kuran'da gökyüzünün "dokunmuş, örülmüş" anlamına gelen bir kelimeyle tarif edilmesi, fizikteki "Sicim Teorisi"ne (String Theory) işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu teoriye göre evreni oluşturan en temel bileşenler, nokta gibi parçacıklar değil; titreşen minyatür keman tellerine benzeyen ipliklerdir. Tek boyutlu, çok küçük, birbirinin aynısı, halkalar şeklinde dalgalanan bu iplikçiklerin, ilmik görünümünde oldukları kabul edilmektedir. Kemanın tellerinin farklı titreşimlerinden farklı sesler çıkması gibi, evrendeki tüm çeşitliliğin kaynağının da, bu sicimlerin farklı ayarlardaki titreşimleri olduğu varsayılmaktadır.5
Einstein'ın genel rölativitesi, quantum mekaniği gibi teorileri tutarlı halde birleştiren tek teori olarak, "Sicim Teorisi"nde sicimlerin büyüklüğünü görmek mümkün olmasa da, bu büyüklük matematiksel olarak hesaplanabilmektedir. Bilim adamlarının, uzay-zamanın dokunduğu malzeme olarak kabul ettikleri bu sicimler, 1.6x10-35 m (0.000000000000000000000000000000000016 metre)'dir.6 Plank uzunluğu denilen bu ölçü, bilinen en kısa uzunluktur ve atomun çekirdeğini oluşturan protonların 10-20 katı kadardır.7 Eğer bir atom, Güneş Sistemi'nin boyutu kadar büyütülseydi, bu sicimlerden her biri bir ağaç büyüklüğünde olurdu.8 Bir atomun, çıplak gözle görülen en küçük şeyden 100.000 kat daha küçük olduğu düşünülürse, söz konusu uzunluğun küçüklüğü daha iyi anlaşılabilir.
Pensilvanya Üniversitesi'nden fizik profesörü Abhay Ashtekar ve Varşova Üniversitesi'nden fizik profesörü Jerzy Lewandowski "Space and Time Beyond Einstein" (Einstein'ın Ötesinde Uzay ve Zaman) başlıklı makalelerinde, uzayın dokunmuş görüntüsünü şu ifadelerle yorumlamaktadırlar:
Bu teorisinde Einstein yerçekimi alanını, uzay ve zaman kumaşının içine dokudu... Hepimizin alışmış olduğu süreklilik yalnız bir tahmin. Elverişli olması için 2-boyutlu bir sürekliliği temsil ediyor; fakat gerçekte 1-boyutlu ipliklerle örülüyor. Aynısı uzay-zaman kumaşı için de geçerli. Bunun tek nedeni bu kumaşı dokuyan 'kuantum iplikçiklerinin' evrenin bizim yaşadığımız bölgesinde son derece sıkı dokunmuş olması ve bizim bunu bir süreklilik olarak algılamamız. İplikçiklerden her birinin ya da polimer hareketliliğinin, bir yüzeyle kesişmesi durumunda, yaklaşık 10-66 cm2 boyutlarında 'Plank kuantum' alanı oluşuyor. Bu da 100 cm2'lik bir alanda buna benzer yaklaşık 1068 kesişmenin gerçekleştiğini gösteriyor. Sayı bu kadar yüksek olduğu için bu kesişmeler birbirlerine çok yakınlar ve biz de bunları bir süreklilik olarak görüp yanılıyoruz.9
New York Times gazetesinde "Evren Nasıl İnşa Edildi?" isimli bir makalede de şu satırlar yer almaktadır:
Protonları, nötronları ve diğer parçacıkları meydana getiren minik kuarklar bile, Plank ölçeğinde var olabilecek engebeleri hissedemeyecek kadar büyük. Fakat yine de kısa süre önce fizikçiler, kuarklarla birlikte var olan herşeyin daha küçük nesnelerden meydana geldiklerini öne sürmüşlerdi. Bunlar 10 farklı boyutta titreşen süper-sicimlerdir. Plank ölçeğinde uzay-zamanın dokusu, Mısır'ın en nadide pamuklu kumaşının büyüteç altında çözgülerinin ve örgülerinin sergilenmesi gibi aşikar olacaktır.10
Teorik fizikçi Lee Smolin, Three Roads to Quantum Gravity (Kuantum Çekimine Üç Yol) adlı kitabında "How to Weave A String" (İplik Nasıl Dokunur) adlı bir bölüme yer vermekte ve konu ile ilgili şunları ifade etmektedir:
... Uzay ilmikler ağı şeklinde 'dokunmuş' olabilir... tıpkı bir kumaş parçasının iplikler ağı halinde 'dokunmuş' olması gibi.11
Kozmolog ve astrofizikçi Prof. Martin Rees, Our Cosmic Habitat (Kozmik Yurdumuz) adlı kitabında konu hakkında şöyle belirtmektedir:
Günümüzdeki kavramlarla uzay boşluğu çok sadedir... fakat daha küçük bir ölçekte incelendiğinde birbirine dolaşmış sicimler halinde olabilir .12
Allah'ın Zariyat Suresi'nin 7. ayetinde evrenin bir kumaş gibi dokunmuş, yörüngeler-yollarla örülmüş olduğunu bildirmesi, Kuran'ın bilimle olağanüstü uyumunu göstermektedir. Daha pek çok örnekte gördüğümüz gibi, 14 asır önce Kuran'da bildirilen tüm bilgilerin, günümüzde bilimsel verilerle tasdik edilmesi son derece düşündürücüdür. Kuran'ın bilimsel gelişmelerle olan bu mükemmel uyumu, herşeyi yaratan ve herşeyi en iyi bilen Rabbimiz'in sözü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaşar) bulacaklardı. (Nisa Suresi, 82)
AERODİNAMİK KUVVETLER VE KUŞLARDAKİ PROGRAMLANMIŞ UÇUŞ
Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.
(Nahl Suresi, 79)
Dünya'daki yerçekimi nedeniyle, tüm cisimler havaya bırakıldığında hızlı ya da yavaş yere düşer. Canlı ya da cansız yeryüzündeki herşey bu yerçekiminin etkisindedir. Ancak kuşlar Allah'ın bir mucizesi olarak bu güce karşı koyabilir ve havada alçalıp yükselerek uçar; manevra yapar ya da kimi zaman kanat çırpmadan süzülürler. Kuşların iskeletinden akciğerine, tüylerinin diziliminden kanat şekillerine kadar tüm detayları, uçmalarını sağlayacak özel yapı ve düzenle yaratılmıştır. Uçma eyleminden ve aerodinamik kanunlarından haberi olmayan yavru bir kuş da, doğar doğmaz uçabilme yeteneğine sahiptir. Yavru kuş adeta uçuşa uygun bir bedeni olduğunu biliyormuşçasına, kendini yüksekten aşağı bırakır ve uçmaya başlar. Bu, kuşa sonradan öğretilen ya da kuşun deneme-yanılma yöntemi ile öğrendiği bir bilgi değildir. Kuşun uçabilecek vücut yapısında olduğunu bilmesi, kendini boşluğa bırakacak cesareti göstermesi ve sonra da düşmeden havada uçması Yüce Allah'ın ilhamıyla gerçekleşmektedir.
Nahl Suresi'nin 79. ayetinde kuşların havada nasıl durdukları bildirilirken geçen Arapça "yumsikuhunne" ifadesi, "onları salmıyor, onları alıyor, onları yakalıyor, onları tutuyor, onları çekiyor" anlamlarına gelmektedir. Bu kelime "eliyle kavramak, yakalamak, tutmak ve geri çekmek" anlamlarına gelen "emseke" fiilinin şimdiki-geniş zaman çekimi halidir. Bu kelimeyle Yüce Rabbimiz kuşu havada tuttuğunu, kendi emriyle uçurduğunu bildirmektedir. Kuşların uçuşu günümüzde halen bilim adamları için kapsamlı bir araştırma sahasıdır. Kuşlardaki uçuşun mükemmelliğini fark eden bilim adamları, uçak, jet gibi hava ulaşım araçlarının yapımlarında direkt olarak kuşların yapılarını ve uçuş şekillerini model almaktadırlar.
Nahl Suresi'nin 79. ayetinde bir anlamda kuşların uçarken, Allah'ın yarattığı aerodinamik kanunlara uymalarına işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Aeorodinamik bilimi, katı cisimlerin hava gibi bir akışkan karşısındaki davranışlarını inceler. Örneğin bir uçak hava içinde hareket ederken, hareketine etki eden farklı kuvvetler ortaya çıkar. Uçağın planlandığı şekilde hareket etmesi ve beklenmedik bir kuvvetle ya da dirençle karşılaşmaması için, havanın gösterdiği direnç kanunlarına karşı uçak önceden test edilir. Uzun süren hesaplamalar, ölçümler, deneyler sonucunda cismin hava içindeki hareketi planlanır.








Kuş kanatlarının üst kısmı bombeli, alt kısımları düzdür. Bu şekil, kanadın üst tarafı nda, altına göre daha alçak bir basınç oluşturur. Hava basıncındaki bu fark, kanatları yukarı iterek kuşun yükselmesini sağlayan kaldı rma kuvvetini oluşturur.
Kuşlar ise aerodinamik biliminin prensiplerine olan uyumlarıyla bilim adamlarını hayranlık içinde bırakmaya devam etmektedirler. Bu canlılar hiçbir deneme-yanılma yapmadan, havadaki aerodinamik kuvvetlerin en mükemmel şekilde üstesinden gelerek uçarlar. Ayette kuşların uçuşu için "musahharatin" kelimesinin kullanılması son derece hikmetlidir. Çünkü bu kelime "teshir edilmişler, belli bir hedefe zorla sevk edilmişler, bir şeyi yapmak zorunda bırakılmışlar, emir altına alınmışlar, boyun eğdirilmişler, hizmetine verilmişler, (Allah'ın) kendisine bağlanmışlar, (Allah'ın) kanunlarına boyun eğdirilmişler" anlamlarına gelmektedir. Bu bakımdan ayette aerodinamik kuvvetlerin kuşların uçuşu üzerindeki belirleyici etkisine işaret ediliyor olması muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Görünüşte kuşların uçuşunu zorlayan hiçbir sebep yok gibi görünmektedir, oysa aerodinamik bilimine göre, havada uçan herhangi bir cisim pek çok farklı güç tarafından baskı altında tutulmaktadır. Bunlardan en bilinen güçler; yerçekimi kuvveti, itme kuvveti, sürüklenme (geri itme) kuvveti, kaldırma kuvvetidir. Sonuç olarak belli bir düzeyde uçuşun meydana gelebilmesi için, bu kuvvetlerin dengede olması gerekir. Örneğin yerçekimi kuvveti diğer kuvvetlere üstün gelirse, kuş yere düşer. Bu bakımdan ayette geçen kelime, kuşların uçuş esnasında baskı altındaki durumlarını en güzel şekilde ifade etmektedir. Aerodinamik, uçuş mekaniği gibi bilimlerin var olmadığı bir dönemde, Kuran'da böylesine detaylı bilgileri kapsayan ifadelerin yer alması, bir kez daha Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu ortaya koymaktadır.
Kuşların uçuşundaki aerodinamik mükemmelliğin yanı sıra göç etmek için yaptıkları binlerce kilometrelik seyahatleri de bilim adamlarının araştırma konusudur. Günümüzde kuş bilimciler kuşların hareketlerinin adeta programlanmış olduğu sonucuna varmışlardır. Yavru kuşların önceden hiçbir deneyimi veya rehberi olmadan, uzun ve zorlu yolculuklar yapabilmeleri bunun en açık örneğidir. Ayette geçen "musahharatin" kelimesinin "belli bir hedefe zorla sevk edilmişler, emre amade kılınmışlar, emir altına alınmışlar, ele geçirilmişler, boyun eğdirilmişler" gibi anlamları, kuşların kendilerine verilen emre uyarak, kendileri için belirlenen yönü izlediklerini açıkça ortaya koymaktadır.

Kuşun kanatları etrafından hızla geçen hava, kaldırma kuvveti oluşturur. Kuş daha fazla kaldırma kuvveti elde etmek için, kanatlarını büker. Böylece kanatların üzerinden akan hava hızlanır. Eğer kanat çok yukarı doğru bükülmüşse, hava kanadın üst kısımlarına doğru kolayca akamaz ve kuş hızını kaybederek duraksar. Kuşlar uçarken Allah'ın ilhamıyla aerodinamik kuvvetlerin prensiplerini kullanırlar.

Kuşların uçuşlarında, akıl ve şuurdan yoksun bu canlıların kendi kendilerine başaramayacakları hesaplar söz konusudur. Bugün bilim adamları arasında kuşlardaki bu olağanüstü yeteneklerin önceden "programlanmış" olduğu görüşü kabul görmektedir. Bu durum Science dergisinde yayınlanan bir makalede şöyle aktarılmaktadır:
Genç kuşların, kendilerine kaç gün veya gece ve ne yönde uçmaları gerektiğini söyleyen içsel göç programlarıyla donanmış olduğuna dair sağlam kanıtlar bulunuyor.13
René Descartes Üniversitesi'nden Prof. Pierre Jean Hamburger, La Puissance et la Fragilité (Güçlü ve Kırılgan) adlı kitabında Pasifik Okyanusu'nda yaşayan yelkovan kuşunun kat ettiği 24.000 kilometrelik olağanüstü yolculuğunu şu ifadelerle anlatmaktadır:
Yola çıktığı nokta Avustralya kıyısıdır. Oradan güneye Pasifik'e doğru uçar, sonra kuzeye döner ve bir süre dinlenebileceği Bering Denizine ulaşana kadar Japonya kıyıları boyunca uçar. Bu moladan sonra yeniden yola çıkar ve bu sefer güneye yönelir. Amerika'nın batı kıyısını geçerek Kaliforniya'ya varır. Oradan da başladığı noktaya geri dönmek için Pasifik'i tekrar geçer. Her yıl, '8' şekli çizerek katettiği bu 15.000 millik (24.000 km) yolculuğun rotası da, tarihi de asla değişmez. Söz konusu yolculuk, tam altı ay sürer ve her zaman Eylül ayının 3. haftasında, tam altı ay önce terk ettiği adada, altı ay önce terk ettiği yuvada sona erer. Bundan sonrası ise daha da şaşırtıcıdır: Döndükten sonra kuşlar yuvalarını temizler, çiftleşir ve Ekim'in son on günü boyunca tek yumurtalarını bırakırlar. İki ay sonra minik yavrular yumurtadan çıkar, hızla büyür ve ebeveynleri o muazzam yolculuklarına çıkana kadar üç ay bakılırlar. İki hafta sonra ise; yani Nisan ayının ortalarında, genç kuşların kendi turlarına başlamak üzere kanatlanma sıraları gelmiştir. Hiçbir kılavuzları olmadan, yukarıda anlatılan rotanın tıpa tıp aynısını takip ederler. Bunun açıklaması çok nettir: Bu kuşlar yumurtanın içindeki kalıtsal özellikleri aktaran teçhizat içinde, böyle bir yolculuk için gerekli olan tüm talimatlara sahip olmalılar. Bazı insanlar, bu kuşların gidiş dönüş yolculukları boyunca Güneş ve yıldızlar tarafından veya güzergahları üzerinde hakim olan rüzgarlarla yönlendirildiklerini iddia edebilirler. Ancak bu faktörlerin, yolculuğun coğrafi ve kronolojik kesinliğini etkilemediği açıktır.14
Prof. Peter Berthold, kuş göçünü 20 yıl araştırmış ünlü bir araştırmacı ve aynı zamanda Almanya'daki Max Planck Enstitüsü'nün Vogelwarte Radolfzell Ornitoloji (Kuşbilimi) Araştırma Merkezi'nin başkanıdır. Kuşların göçleri ile ilgili şunları ifade etmektedir:
Her yıl tahminen 50 milyar kuş tüm Dünya'yı kuşatan bir yol ağı içerisinde göç yolculuğunu gerçekleştirmektedir. Bazen on binlerce kilometre yol katederek, kıtalardan ve okyanuslardan geçen göçmen kuşlar bu işi öyle iyi yaparlar ki en geniş çöllerden ve denizlerden, en yüksek dağlar ve buz alanlarından çaprazlama geçerler... göçmen kuşların başarılı bir göç için kapsamlı, detaylı ve doğuştan gelen "uzay-zamansal" programları vardır. Bu tarz programlar gayet açık bir biçimde genç ve tecrübesiz kuşların bile, yetişkinlerin kılavuzluğu olmadan göç etmelerini mümkün kılar... Kuşlar bunu "vektör navigasyon" sayesinde yaparlar: Genetik olarak önceden kararlaştırılmış göç yönü ve yine önceden kararlaştırılmış zaman planından oluşan bir vektöre bakarak bunu yaparlar... Bunu kalkış zamanlarının genetik faktörlerle programlanması takip eder. Peki kuşlar kendilerine özgü kış karargahlarına ulaşabilmeleri için göç etmeleri gereken yönü nasıl bilmektedirler?... Göçmen kuşlar deney kafesleri ile başlama noktalarından başka bir yere götürülseler ve daha önce hiç göç etmemiş olsalar dahi, oldukça ilginç bir şekilde normal göçmen kuşlarınkine pratik anlamda benzer bir biçimde yön tercihlerini sergilemişlerdir. Şimdi bir dizi deney, göç yönünün genetik olarak kararlaştırılmış olduğunun kanıtını sunmaktadır... Anlaşılan bu yönsel değişiklikler bile büyük ölçüde içten programlanmışlardır... Doğuştan sahip oldukları göç aktivitesi modeli ile kuşlar, genetik olarak kararlaştırılmış bir göç programına sahip olurlar. Bu program, genetik olarak kararlaştırılmış göç yönleri ile birleştiğinde, yukarıda bahsedildiği gibi en tecrübesiz kuşlar bile, önceden bilemeyecekleri kış karargahlarına daha ilk defa göç ederken bile onları "otomatik olarak" yönlendirmektedir.15
Sonuç olarak, bilim adamları tam olarak açıklama getirememekle birlikte, göçlerin önceden programlanmış, doğuştan itibaren var olan davranışlar olduğunu kabul etmektedirler. Binlerce kilometre süren uçuşlar, bu uçuşlar için önceden yapılan hazırlıklar, uçuş sırasındaki yön bulma ve navigasyon yetenekleri, tüm bunlar ayette de dikkat çekildiği gibi Yüce Rabbimiz'in vahyiyle gerçekleşmektedir. Kuran'da verilen tüm bilgilerin bilimsel teyidi, Kuran'ın bu ilimleri yaratan Allah'ın vahyi olduğunu gösteren önemli delillerden biridir.
 
   
    
 

1. Henrik Stapelfeldt, "Electrons Frozen in Motion", Nature, 16 Aralık 2004, cilt 432, ss. 809-810; Adrian Cho, "Whispering Atoms", New Scientist, 16 Eylül 2000, cilt 2256, s. 15; Albert Stolow, David M. Jonas, "Multidimensional Snapshots of Chemical Dynamics", Science, 10 Eylül 2004, cilt 305, no. 5690, ss. 1575-1577. 
2. http://en.wikipedia.org/wiki/Electron_cloud 
3. http://casswww.ucsd.edu/public/tutorial/MW.htm 
4. George Johnson, "How Is the Universe Built? Grain by Grain", The New York Times, 7 Aralık 1999; http://www.nytimes.com/library/national/science/120799sci-planck-length.html 
5. http://theory.uwinnipeg.ca/users/gabor/symmetry/slide22.html 
6. http://www.phys.unsw.edu.au/einsteinlight/jw/module6_Planck.htm 
7. http://www.physlink.com/Education/AskExperts/ae281.cfm 
8. http://www.pbs.org/wgbh/nova/elegant/everything.html 
9. Abhay Ashtekar, Jerzy Lewandowski, " Space and Time Beyond Einstein", Rzeczpospolita, Nisan 2002; http://gravity.psu.edu/people/Ashtekar/articles/Rzeczpospolita_SaTBE.html 
10. George Johnson, "How Is the Universe Built? Grain by Grain", The New York Times, 7 Aralık 1999; http://www.nytimes.com/library/national/science/120799sci-planck-length.html 
11. Lee Smolin, Three Roads to Quantum Gravity, Basic Books, New York, 2001, s. 186.
 
12. Martin Rees, Our Cosmic Habitat, Princeton University Press, 2001, s. 107. 
13. Rudiger Wehner, "Bird Navigation-Computing Orthodromes", Science, 12 Ocak 2001, cilt 291, no. 5502, ss. 264-265. 
14. Pierre Jean Hamburger, La Puissance et la Fragilité, Flammarion Pub., Paris, 1972. 
15. Peter Berthold, "Bird Migration: Introductory Remarks and Overall Perspective", Torgos, 1998, cilt 28, ss. 25-30; http://www.birds.org.il/show_item.asp?itemId=1211&levelId=811&template=209
KURAN'DA MATEMATİKSEL MUCİZELER
I. BÖLÜM
KURAN'DA SAYILARLA İŞARET EDİLEN
BİLİMSEL BİLGİLERDEN BAZILARI
Bu bölüm Ömer Çelakıl'ın Kur'an-ı Kerim'in Sırları (Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık,  2003) ve
Kur'an-ı Kerim'in Şifresi (Sınır Ötesi Yayınları,  2002) kitaplarından faydalanılarak hazırlanmıştır.
AY'A ÇIKIŞ TARİHİ
Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1)
"Kamer" kelimesinin Türkçedeki karşılığı "Ay"dır ve Kamer Suresi'nde "Ay" kelimesi birinci ayette yer almaktadır. Bu ayetten Kuran'ın sonuna kadar tam 1390 ayet bulunmaktadır. Hicri takvimde 1390 yılı, Miladi takvime göre 1969 yılına denk gelmektedir ki, bu da Ay'a çıkış tarihidir. Bu surede, insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden birine 14 yüzyıl evvel işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bununla birlikte yukarıdaki ayette "yarıldı" anlamına gelen "inşakka" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime "toprağın yarılması, kazılması, kabartılması, toprağın sürülmesi..." anlamlarında da kullanılan "şakka" fiilinden türetilmiştir. Benzer şekilde Ay'a giden "Apollo 11" uzay aracı da, Ay toprağından örnek alarak, bu toprağı Dünya'ya getirmiştir. Bu açıdan da Kamer Suresi'nin 1. ayetindeki "Ay yarıldı" ifadesi, günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik içindedir.
Kamer (Ay) Suresi'nin ilk ayetinden Kuran'ın sonuna kadar olan ayet sayısı = 1390
İnsanın Ay'a çıktığı Hicri tarih = 1390
AY'IN YÖRÜNGESİ

Apollo 8 mürettebatından Bill Anders tarafından 24 Aralık 1968 tarihinde çekilen bu fotoğrafta, Dünya'nın Ay yüzeyinden görüntüsü alınmıştır. (NASA)
Kuran'da gök cismi olarak bahsedilen ve "Ay" anlamına gelen "kamer" kelimesi tam olarak 27 defa geçmektedir. Aynı şekilde Ay'ın Dünya etrafındaki eliptik (elips biçimindeki) turu da 27 gündür. Fakat bu yeryüzünden bakan herhangi bir kişinin tespit edebileceği bir sayı değildir. Çünkü dolunaylar arasında 29 günlük süre olduğu için, önceleri Ay'ın bir turunun 29 gün olduğu düşünülmekteydi. Halbuki Ay, Dünya etrafında dönerken, Dünya da Güneş etrafında yol katetmektedir. Dünya'nın ilerlemesinden dolayı Ay, iki gün gecikmeli olarak turunu tamamlamaktadır. Bu durum, Kuran'da modern astronomik bulgulara paralel, bir başka işarettir. (Doğrusunu Allah bilir.)
"Ay" kelimesinin Kuran'da geçiş sayısı = 27
Ay'ın Dünya etrafındaki dönüş süresi (gün olarak) = 27
DENİZ VE KARALARIN ORANI
Kuran'da geçen "deniz" ve kara" kelimelerinin sayıca birbirlerine oranı, bugün modern bilimin tespit ettiği oranla birebir aynıdır. Kuran'ın indirildiği dönemde henüz kıtalar keşfedilmemişti ve kara-deniz oranının tespit edilmesi mümkün değildi. Amerika gibi büyük bir kara parçasının keşfedilmesi dahi, ancak 15. yüzyılda mümkün olmuştur.
"Kara" kelimesi Kuran'da 13 kere geçerken, "deniz" kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran'da bahsediliş sayısı olan 13'ü 45'e bölersek, %28,8888888889 buluruz. Denizlerin Kuran'da bahsediliş sayısı olan 32'yi 45'e böldüğümüz zaman ise, %71,1111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır.
Bu kelime tekrarlarıyla, Kuran'da Dünya'nın %71'inin denizler, %29'unun karalarla kaplı olduğuna işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu orana günümüzde ancak, bilim adamlarının uydu fotoğraşarı ve bilgisayar hesapları sayesinde ulaşılabilmektedir.
"Kara" kelimesinin Kuran'da geçiş sayısı = 13
"Deniz" kelimesinin Kuran'da geçiş sayısı = 32
Dünya üzerindeki karaların oranı = 13/45 = %29
Dünya üzerindeki denizlerin oranı = 32/45 = %71
SİRİUS YILDIZI
Geceleri gökyüzünde en parlak yıldız olan "Sirius", Kuran'da "Yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nin 49. ayetinde "Şi'ra" olarak geçmektedir:
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)

Önde Sirius B'den daha büyük olan Sirius A yıldızı görülüyor. (NASA)
Arapça karşılığı "Şi'ra" olan Sirius yıldızının sadece 49. ayette geçmesi, son derece dikkat çekici bir durumdur. Çünkü bilim adamları Sirius yıldızının hareketlerindeki düzensizliklerden yola çıkarak, onun bir çift yıldız olduğunu keşfettiler. Dolayısıyla Sirius, Sirius A ve Sirius B olarak ifade edilen iki yıldızdan oluşan bir takım yıldızdır. Sirius B yıldızının özelliği teleskopsuz görülememesidir.
Sirius takım yıldızları birbirlerine doğru yay şeklinde bir eksen çizerler ve her 49,9 yılda bir birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, günümüzde Harvard, Ottawa ve Leicester Üniversitelerinin astronomi bölümlerinin fikir birliğiyle kabul ettikleri bilimsel bir gerçektir.87 Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru anlaşılabilmiş bu bilimsel gerçeğe, mucizevi bir şekilde, bundan 14 asır önce Kuran'da işaret edilmiştir. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri beraber olarak okunduğunda bu mucize karşımıza çıkmaktadır.
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. (Necm Suresi, 9)
Necm Suresi'nin 9. ayetinde "(ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı" olarak çevrilen "kane kabe kavseyni ev edna" ifadesi, bizlere bu iki yıldızın çizdikleri yörüngede birbirlerine yaklaştıklarını ifade ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Kuran'ın vahyedildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bu bilimsel gerçek, bize, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in sözü olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Sirius yıldızı Kuran'da "Yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nde geçmektedir. Sirius takım yıldızı, yay şeklindeki eksenleri ile birbirlerine 49,9 yılda bir yaklaşmaktadır. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri bu astronomik olaya işaret etmektedir.
DEMİRİN ATOM NUMARASI
Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran'da, "Demir" anlamına gelen "Hadid" suresinde Allah şöyle buyurmaktadır:
... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)
Ayette, demir için kullanılan "enzelna" yani "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan "gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir. Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.88 (Detaylı bilgi için bkz. Kuran Mucizeleri, 4. baskı, Harun Yahya)
Bununla birlikte Hadid Suresi, demir elementinin kimyasal sembolüne de işaret etmektedir. Çünkü bu surenin tam ortasındaki 15. ayetin Arapça okunuşu, "Fe" harfi ile başlamaktadır. Demir elementi de kimyada "Fe" olarak gösterilmektedir.
Aynı zamanda Kuran'ın 57. suresi olan "El-Hadid" kelimesinin Arapçadaki sayısal değeri (ebcedi) hesaplandığında karşımıza çıkan rakam, sure numarası ile aynıdır: "57" Sadece "hadid" kelimesinin sayısal değeri hesaplandığında ise elde ettiğimiz sayı 26'dır. 26 sayısı, periyodik cetvelde de görüldüğü gibi, demirin atom numarasıdır. Atom numarası, demir dahil tüm elementler için en önemli kavramdır. Herşeyin bilgisine sahip Rabbimiz'in vahyi olan Kuran'da, Hadid Suresi ile hem demirin oluşumuna hem de atom numarasına işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
El-Hadid Suresi Kuran'ın 57. suresidir, El-Hadid kelimesinin Arapçadaki sayısal değeri de 57'dir.
Sadece "hadid" kelimesinin sayısal değeri 26'dır.
26 sayısı ise demirin atom numarasıdır.
DÜNYA'NIN GÜNEŞ'İN ETRAFINDA DÖNÜŞÜ: 365 GÜN
Kuran'da "gün (yevm)" kelimesi 365 defa geçmektedir. Bildiğiniz gibi Dünya'nın Güneş etrafında dönüşü 365 gün sürer. Dünya, Güneş'in etrafında dönerken kendi etrafında da tam 365 defa döner.
Kuran'da "gün" kelimesinin 365 defa geçiyor olması, Dünya yörüngesi hakkında bize yüzyıllar öncesinden bilgi vermesi açısından çok önemli bir bulgudur. Kuran'da "gün" kelimesinin 365 defa tekrarlanması, Dünya ile Güneş arasındaki 365 günlük astronomik olaya işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Kuran'da "gün (yevm)" kelimesi 365 defa geçmektedir.
Dünya'nın Güneş etrafında dönüşü 365 gün sürer.
CİNSİYET VE 23. KROMOZOM ÇİFTİ

İnsanda cinsiyeti belirleyen 23. kromozomdur. Kuran'da hem "kadın" hem "erkek" kelimeleri ayrı ayrı 23'er defa tekrarlanmaktadır.
İnsanların ve diğer canlıların genetik yapısı, kromozomlara bağlıdır ve DNA'lar bu kromozomlarda yer alan genetik bilgilerdir. Cinsiyetin belirlenmesi ise 23. kromozom çiftine bağlıdır. Yani bir erkek ve kadın arasındaki yapı farklılığı 23. kromozom çiftinden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir kişinin 23. kromozomu XX şeklinde ifade edilen yapıda ise cinsiyeti kadın, XY şeklinde ise cinsiyeti erkektir.
Erkek-kadın farklılığını sağlayan 23. kromozom çiftine Kuran'da şöyle işaret edilmektedir: Kuran'da hem "erkek" kelimesi, hem "kadın" kelimesi ayrı ayrı 23'er defa tekrarlanmaktadır. (Her iki kelimenin de sadece tekil halleri sayılmaktadır.) Kromozomlarla ilgili yakın dönemde elde edilen bu bulgu, Kuran'da yüzyıllar öncesinden haber verilmekte ve erkek-kadın arasındaki temel farklılığın 23 sayısı ile ilgili olduğuna işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.
Kuran'da hem "erkek" kelimesi, hem "kadın" kelimesi ayrı ayrı 23'er defa tekrarlanmaktadır. Bir kişinin cinsiyetini belirleyen temel unsur ise, 23. kromozom çiftidir.
GÖKYÜZÜNE YÜKSELTİLEN SPUTNİK
Tarihteki ilk uzay aracı "Sputnik 1" isimli uydu, 1957 yılında uzaya fırlatılmıştır. Şaşırtıcı bir biçimde Kuran'da 19. Surenin 57. ayetinde (Meryem Suresi, 57) yukarı çıkarmaktan ve yükseltmekten bahsedilmektedir.
Biz onu yüce bir mekana yükseltmiştik. (Meryem Suresi, 57)
Ayette geçen "Refa'nahu" ifadesi, "yükseltmek, yukarı çıkarmak, yukarı kaldırmak" anlamına gelen "refea" fiilinin çekimli halidir. Diğer taraftan ayette geçen "aliyyen" kelimesi "ulu, yüce" anlamlarının yanı sıra "yüksek, çok yüksek" anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla bu ayeti tek başına düşündüğümüz zaman, "yüksek bir mekana yükseltmek, çıkarılmak" anlamı da kazanmaktadır. Bu yönüyle 19. surenin 57. ayeti, 1957 yılındaki Sputnik 1'in gökyüzüne fırlatılmasına işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Kuran'da 19. Surenin 57. ayetinde "yüksek bir mekana yükseltmekten" bahsedilmektedir.
Gökyüzüne gönderilen ilk insansız cisim ünvanına sahip "Sputnik 1" uydusu, 1957 yılında fırlatılmıştır.
ARININ GENETİK KODU
Canlıların genetik şifresi olan DNA'lar, kromozomlar üzerinde yer almaktadır. Örneğin Dünya'nın dört bir yanındaki arıların kromozom sayısı aynıdır ve değişmez. Genellikle hayvanların dişisinde ve erkeğinde eşit sayıda kromozom bulunmaktadır. Fakat arının durumu, diğerlerinden biraz farklıdır. Çünkü erkek arı 16 tek kromozoma, dişi arı 16 çift kromozoma sahiptir.89
İşte arı bu açıdan -kromozom sayısı bakımından- farklıdır. Bu farklılığa Kuran'da Nahl Suresi'nde işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Kuran'da "arı" anlamına gelen "Nahl" isimli sure tam 16. suredir. Aynı şekilde arı da 16 kromozomlu bir canlıdır.
 
   87. http://www.star.le.ac.uk/astrosoc/whatsup/stars.html (Leicester edu dept of Physics & astronomy); http://www.site.uottawa.ca:4321/astronomy/index.html#Sirius (University of Ottowa); http://cfa-www.harvard.edu/~hrs/ay45/Fall2002/ChapterIVPart2.pdf (Harvard-Smithsonian Center for Astrophysics) 

88. Dr. Mazhar, U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur'an, Crescent Publishing House, New York, 1997, ss. 110-111; http://www.wamy.co.uk/announcements3.html; from Prof. Zighloul Raghib El-Naggar's speech. 
89. Malcolm T. Sanford, APIS /Apicultural Information and ISsues from IFAS/University of Florida, cilt 14, no. 4, N
KURAN'DA MATEMATİKSEL MUCİZELER
2. BÖLÜM
KURAN'DA HARF DİZİLİMLERİYLE İŞARET EDİLEN
BİLİMSEL BİLGİLERDEN BAZILARI
HALLEY YILDIZI VE 76 YIL
Modern astronomideki önemli gelişmelerden biri, Halley kuyruklu yıldızının keşfidir. Edmund Halley isimli bilim adamı, bu yıldızın 76 yıllık dolanım süresi olduğunu 18. yüzyılda ortaya koymuştur. Edmund Halley bu keşfi ile, kuyruklu yıldızların astronomik yörüngelerini de açıklığa kavuşturmuştur.
"Halley" ismi ile anılan bu yıldızın ismi, Kuran'da dikkat çekici bir şekilde En'am Suresi'nin 76. ayetinde geçmektedir:
Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. (En'am Suresi, 76)
"Halley" kelimesini oluşturan harşer, Kuran'da ilk defa bu ayette geçmektedir. Üstelik bu ayette "kaybolup giden" bir yıldızdan bahsedilmesi de son derece manidardır. Ayrıca bu ayette "yıldız" anlamına gelen Arapça "kevkeba" kelimesi de, "Halley" harşerinin hemen yakınında yer almaktadır:

NASA tarafından 8 Mart 1986’da görüntülenen Halley kuyruklu yıldızı.
Bu ayetin numarası olan 76 sayısı da yıldızın dönüş süresi olan 76 yıla işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Ayetin numarası olan 76 sayısı, Halley yıldızını temsil eder; çünkü Halley yıldızı 76 yılda bir Dünya'dan görülür, yani yörüngesini 76 yılda bir tamamlar. Bu nedenle Halley yıldızının Kuran'da ilk olarak 76. ayette geçmesi Allah'ın bir mucizesidir.
HEMOGLOBİN VE DEMİR
Kuran'ın indirildiği çağda, kimse hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de bulunmamaktaydı. Oksijen ve karbondioksiti, vücudumuzdaki kanda taşıyan ve kana kırmızı rengini veren hemoglobin, 19. yüzyılda keşfedilmiştir.
Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan hemoglobin, yaşamsal fonksiyonların devamı için hayati öneme sahiptir. Hemoglobinin ortasında bulunan demir (Fe) elementi, oksijeni kendisine bağlar ve böylece oksijeni kanda taşır. Dolayısıyla hemoglobin molekülü, demir elementi ile birlikte düşünülebilir.
Fetih Suresi'nin 25. ayetinde, Fe (demir) ve hemoglobin kelimelerini oluşturan harşer mucizevi bir şekilde yan yana gelmektedir. Üstelik hemoglobini oluşturan harşer başka hiçbir ayette yan yana gelmemektedir. Bu istisnai durum, geçmiş ve geleceğin sahibi, zamandan münezzeh Rabbimiz'in yaratmasının delillerindendir.
*Hemoglobin kelimesi Türkçe, Arapça, İngilizce ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır. Hemoglobin kelimesini oluşturan harşer soldan sağa doğru yan yana gelmektedir.

OZON TABAKASI
"Ozon" kelimesi Arapçada, Türkçede ve diğer tüm yabancı dillerde hemen hemen aynı şekilde okunup yazılmaktadır. Ozon kelimesini oluşturan harşer, Cin Suresi'nin 6. ayetinde yan yana geçmektedir. Üstelik bu ayetten sonraki ayetlerde ise, gökyüzünün "koruyucu" özelliğine dikkat çekilmektedir:
Doğrusu Biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla (parlak yıldızlarla) kaplı (doldurulmuş) bulduk. (Cin Suresi, 8)
Ayette gökyüzü ile ilgili tarif edilen "koruyucu"luk, atmosferin ozon tabakası ile çok örtüşen bir açıklamadır. Çünkü ozon, gökyüzündeki koruyucu tabakadır ve Dünya'yı tehlikeli Güneş ışınlarından korumaktadır.
Ozon kelimesini oluşturan harşerin yan yana gelmesi, üstelik de ardından gelen ayette gökyüzünün "koruyucu" özelliğinden bahsedilmesi tesadüşerle açıklanamaz. Bu Rabbimiz'in Kuran'da yarattığı mucizelerden biridir.
GÖZ TABAKASI RETİNA
Retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır. Kuran'ın indirildiği dönemde görme işlevini sağlayan bu tabaka bilinmiyordu ve retina kelimesi de kullanılan bir terim değildi. Ancak Kuran'da "Retina" kelimesini oluşturan harşer, tek bir ayette -Fatır Suresi'nin 8. ayetinde- yan yana gelmektedir. Üstelik bu ayette "görmekten" ve "göstermekten" bahsedilmektedir; dolayısıyla retinaya işaret olması kuvvetle muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (güzeli güzel, çirkini çirkin gören kimse gibi midir?) Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir... (Fatır Suresi, 8)
Görmeyi sağlayan retina kelimesinin geçtiği bu ayette, "görmek" anlamına gelen Arapça "raa" fiilinden bahsedilmektedir. Sonraki ayetlere bakıldığında, aynı surenin 19. ayetinde "Kör ve gören bir olmaz" cümlesi geçmektedir. Bilindiği gibi retina hasarları kalıcı körlüğe neden olmaktadır. Sonraki 20. ayette ise "Karanlıklarla aydınlık bir olmaz" ifadesi geçmektedir ki; bu anlatım retinanın ışığa duyarlı hücrelerden oluşması bakımından çok manidardır. Bu saydığımız ayetlerdeki görmeyle ilgili ifadeler tüm Kuran'da çok nadir geçmektedir. Dolayısıyla "retina" kelimesinin binlerce ayetin arasında, sadece bu ayetlerle birarada bulunması, Allah'ın Kuran'daki mucizelerinden biridir.
*Arapça sessiz harflerden oluşan bir alfabedir. Elif harfi Arapçadaki kelimelerin okunuşuna etki etmek suretiyle kullanılır.
DNA VE GENETİK TARİHİNİN BAŞLANGICI
Bilindiği gibi DNA terimi, canlılardaki genetik malzemenin kısaltılmış ifadesidir. Genetik biliminin başlangıç tarihi ise, Mendel isimli bilim adamının 1865 yılında hazırlamış olduğu genetik yasalarına dayanır. Bilim tarihi için bir dönüm noktası oluşturan bu tarihe, Kuran'da 18. Sure olan Kehf Suresi'nin 65. ayetinde işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
D-N-A harşerinin (Arapçada Dal-Nun-Elif harşerinin) Kuran'da nerelerde yan yana geldiği incelendiği zaman, en fazla Kehf Suresi'nin 65. ayetinde geçtiği görülecektir. Bu ayette benzersiz bir şekilde, D-N-A harşeri ardı ardına tam üç defa, yan yana yer almaktadır. Kuran'ın başka hiçbir ayetinde "DNA" harşeri bu şekilde ardarda ve çok sayıda geçmez.
DNA teriminin dikkat çekici bir şekilde yer aldığı bu ayetin numarası yukarıda ifade edildiği gibi 18:65'tir. Bu rakamlar genetik biliminin başlangıç yılı olan 1865 yılına dikkat çekmektedir ki; bu rastlantı olarak değerlendirelemez. Çünkü Kuran'da sadece 18:65 ayetinde "DNA" art arda üç defa geçmektedir. Bu işaret mucizevi niteliktedir; çünkü DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) ismini bilim dünyası çok yakın sayılabilecek bir tarihte koymuştur.
DNA ve genetik tarihinin başlangıcı olan ve 1865 yılına işaret eden Kehf Suresi'nde, DNA toplam 7 defa tekrarlanırken, RNA da (Arapçada Ra-Nun-Elif harşeri) 7 defa tekrar etmektedir. Bildiğiniz gibi RNA molekülü de DNA gibi genetik yapıyı oluşturan diğer bir moleküldür. Bu nedenle DNA-RNA'nın özellikle bu surede eşit sayıda geçmesi, moleküllere yüzyıllar önce Kuran'da işaret edildiğinin ayrı bir kanıtıdır. (Doğrusunu Allah bilir.)
KUM TEPELERİ VE MARS GEZEGENİ
Kuran'daki "Ahkaf" Suresi, kelime anlamı olarak "kum tepeleri" anlamına gelmektedir. Astronomide Mars denildiğinde akla ilk gelen özelliklerinden birisi, Mars'taki yüksek kum yığınları, yani dev "kum tepeleri"dir. Mars bu yönüyle diğer gezegenlerden farklıdır.
Ahkaf Suresi'nin 23. ayetindeki harf dizilimlerine baktığımızda ise, Arapça Mim, Elif, Ra ve Sin harşeri yan yana gelerek, Mars kelimesini oluşturmaktadır.
Bu harşerin Mars'ın en belirgin özelliklerinden biri olan ve "kum tepeleri" anlamına gelen Ahkaf Suresi'nde yer alması son derece dikkat çekicidir. Üstelik sadece Mars değil, aynı zamanda Mars'ın uydusu olan gök cismi "Deimos" kelimesi de bu surede yan yana geçmektedir. Mars'ın çevresinde dönen "Deimos" isimli gök cismine ait harşer, Ahkaf Suresi'nin 30. ayetinde yan yana gelmektedir. Tüm bunlar zamandan münezzeh Rabbimiz'in Kuran'da tecelli eden sonsuz ilim ve bilgisinin örneklerindendir.
*Arapçada "Vav" harfi, kelime içerisinde sesli harf olarak okunur.
KUANTUM FİZİĞİ
Kuran-ı Kerim'in indirildiği çağda, kuantum fiziği ve atomaltı parçacıklar bilinmiyordu. Fakat Kuran-ı Kerim gerek işaret ettiği bilimsel bilgiler, gerekse harf dizilimleri açısından geçmiş ve gelecek tüm bilimleri kapsayan işaretler içermektedir. Bunun bir başka örneği de Kehf Suresi'nin 37 ve 39. ayetlerinde görülmekte; evrenimizi oluşturan bu temel parçacıkların isimlerine ve ağırlıklarına işaret eden bir mucize yer almaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.)
"Nötron" kelimesini oluşturan harşer (Arapça Nun-Te-Re-Nun harşeri), tüm Kur'an-ı Kerim'de baştan sona sadece iki ayette geçmektedir. Bunlardan birisi 18. Surenin 39. ayetidir ve "nötron kütlesi = 1839 me" olarak ifade edilmektedir.
Görüldüğü üzere, Kehf Suresi'nin 39. ayetinde hem nötron ismine hem de ayet numarasıyla nötronun ağırlığına açıkça işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.) Diğer binlerce ayette bu harşer yan yana gelmemekte, tam 18. Surenin 39 numaralı ayetinde "nötron" kelimesi ortaya çıkmaktadır.
Aynı durum "Proton" için de geçerlidir. Proton kelimesini oluşturan harşer (Arapça Be-Re-Te-Nun harşeri) Kuran'ı Kerimde nötrona oranla daha fazla sayıda geçmektedir. Ancak Kehf Suresi'nin 37. ayetinde, yani 18:37 no'lu ayette, proton kelimesini oluşturan harşer soldan sağa yan yana gelmektedir. Proton'nun kütlesi ise "1836-1837 me arasındadır" ve "1837 me" olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla burada da ayetin numarası olan 18:37, protonun ağırlığı olan "1837 me"ye işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
*Arapçada "P" harfi yoktur, bu sese denk olarak "Be" harfi kullanılmaktadır.
"Nötron" ve "Proton" kelimeleri Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır. Atomları, zerreleri oluşturan bu parçacıklara Kuran'da işaret edilen bir başka ayet ise şöyledir:
... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
YER ALTINDAKİ ENERJİ: PETROL
Enerji kaynaklarının başında gelen petrol, bu isimle ilk defa Alman minerolog Georgius Agricola'nın, 1556 tarihli De Re Metallica (Minerallerin Doğası Üzerine) adlı eserinde geçmektedir. Kuran'dan yüzyıllar sonra isimlendirilen bu enerji kaynağıyla ilgili, Kuran'da önemli işaretler yer almaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Petrol kelimesini oluşturan harşer (Be-Te-Re-Le) tüm Kuran'da tek bir ayette yan yana geçmektedir. En'am Suresi'nin 59. ayetinde, "yerin karanlıklarındaki" anlamına gelen "fi zulumati elardi" ifadesi de, petrolün yerin altındaki oluşumuna işaret edercesine aynı ayette yer almaktadır.
.... Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En'am Suresi, 59)
Kuran'dan asırlar sonra kullanılan petrol kelimesinin farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır; Türkçe, İngilizce, Arapçada olduğu gibi.
*Arapçada "P" harfi yoktur, bu sese denk olarak "Be" harfi kullanılmaktadır.
Ayrıca bilim adamları petrolün oluşumunu açıklarken, hayvan ve bitkilere ait kalıntıların uzun bir zaman aralığının ardından petrole dönüştüğünü ifade etmektedirler. Kuran'da bu oluşuma dikkat çeken bir diğer ayet şöyledir:
'Yemyeşil-otlağı' çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. (A'la Suresi, 4-5)
(Konu ile ilgili detaylı açıklama için bakınız, Harun Yahya, Kuran Mucizeleri, 1. cilt, 8. Baskı, Temmuz 2006)
TELEVİZYONUN İCADI
Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir. Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki, kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir. Kuran'daki Neml Suresi'nde -bu teknolojiyi anımsatacak şekilde- Hz. Süleyman'ın farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını, aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılmaktadır:
Yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)..." (Neml Suresi, 40)
Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır. Bu olayın anlatıldığı Neml Suresi'nde bazı harşerin gizli bir biçimde yan yana gelip "Televizyon" kelimesini oluşturduğu görülmektedir.
Televizyon kelimesini oluşturan harşer, Hz. Süleyman'dan bahsedilen Neml Suresi'nin 17. ayetinde soldan sağa yan yana dizilmiş durumdadır. Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır.
Harşerin dizilimi ile ilgili tüm bu örnekler birarada incelendiğinde, tesadüşerle açıklanması mümkün olmayan bir mucize ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda, bu örneklerin her biri araştıranlar için, Kuran'da daha nice mucizelerin gizli olabileceğine de bir işarettir.
Bir ayette, Rabbimiz Kuran-ı Kerim'le ilgili şöyle buyurmaktadır:
Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Lokman Suresi, 27)
VENÜS VE MARS'IN DÖNÜŞ SÜRELERİ
Venüs ve Mars, sıralama bakımından Dünya'ya en yakın iki gezegenin isimleridir. Kuran'da bu gezegenlerin günümüzdeki isimlerini oluşturan harşer, kendi çevrelerindeki dönüş sürelerine işaret edercesine dizilmişlerdir.
Kuran'da Venüs kelimesini oluşturan harşer (Arapçada Vav-Elif-Nun-Elif-Sin) Kuran'da ilk olarak Enfal Suresi'nin 72. ayetinde yan yana gelmektedir. Bir sonraki Venüs harşeri ise, Hud Suresi'nin 3. ayetinde yan yana gelmektedir. Bu iki yerin arasında toplam 243 ayet geçmektedir. Uzay'da Venüs'ün kendi çevresindeki dolanım süresi de tam 243 gün sürer; yani 243 gün bitince dönüşünü tekrarlar. Kuran'da da, ilk Venüs harşerinden 243 ayet sonra bu harşer yeniden tekrarlanmaktadır.
Venüs kelimesini oluşturan harfler Enfal Suresi'nin 72. ayetinde sağdan sola doğru yan yana gelmektedir.

Venüs kelimesini oluşturan harfler, Hud Suresi'nin 3. ayetinde sağdan sola doğru yan yana gelmektedir.
Aynı şekilde, bu harf dizilimi Mars için de geçerlidir. Mars kelimesini oluşturan harşer (Arapçada Mim-Elif-Ra-Sin) Kuran'da ilk olarak Mü'minun Suresi'nin 44. ayetinde yan yana gelmektedir. Bir sonraki Mars harşeri ise yine Mü'minun Suresi'nin 45. ayetinde yan yana gelmektedir. Yani hemen 1 ayet sonra tekrar geçmektedir. Aynı şekilde Mars'ın kendi çevresindeki dolanım süresi de sadece 1 gün sürer.
Mars kelimesini oluşturan harfler, Mü'minun Suresi'nin 44. ayetinde sağdan sola doğru yan yana gelmektedir.

Mars kelimesini oluşturan harfler, Mü'minun Suresi'nin 45. ayetinde sağdan sola doğru yan yana gelmektedir.
Mars ve Venüs gezegenlerinin dolanım süreleri modern astronomiye ait bilgilerdir. Bu gezegenlerin kendi çevrelerindeki dönüş süreleri astronomlar tarafından, Kuran'dan yüzyıllar sonra keşfedilmiştir. Diğer taraftan modern astronomide kullanılan Mars ve Venüs gezegenlerinin isimleri, Arapçada sırasıyla Merih ve Zuhra olarak yer almaktadır. Kuran'ın indirildiği dönemde farklı toplumlar, bu gezegenler için farklı isimler kullanmaktalardı. Dolayısıyla Mars ve Venüs isimlerinin Kuran'da gizli bir şekilde yer alması da mucize niteliğindedir.
Kuran'da yer alan bu olağanüstü dizilimler, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in vahyi olduğunu bir kez daha tasdik etmektedir. Secde Suresi'nde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Kendisinde şüphe olmayan bu Kitab'ın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır. Yoksa onlar: "Bunu uydurdu" mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar. (Secde Suresi, 2-3)